home page





Montalbano ile bir ay


Otuz hikaye, Otuz Gün
Kitapta otuz hikaye var. Yazar, "her hikayeye bir gün verirseniz, Komiser Montalbano ile otuz gün birlikte olacaksınız" diyor okuyucusuna. Ama, ince bir mizah içeren ve kendine özgü bir adli vakalar demeti sunan bu hikayeleri bir solukta okuyabilirsiniz.

Andrea Camilleri, kahramanı Montalbano'nun merceğinden Sicilya gerçeğini yansıtıyor. "Komiserin içine karıştığı otuz olayın hepsi neyse ki kanlı değil, gerçek olmayan hırsızlıklar, eşler arasındaki sadakatsizlik, hafıza araştırmaları gibi konular da var". İtalya'nın; feodal ilişkilerin tümden tasfiye edilemediği ve Mafya'nın neredeyse yasal bir güç sayıldığı bu en geri kalmış bölgesinde yaşanan "gündelik" olaylar, herhalde polisiye kurgularda bulabilirdi en iyi temsilini. Kahramanımız ise tam bir filozof..! Sicilya'nın, Sicilyalı'ların ruhunu çok iyi tanıyor. Bir çok öyküde kafasını yormuyor bile. Kadın-erkek ilişkilerinin veya maddi çıkarların insanları nelere sürükleyebileceğini farkında. Aslında, yüce bir adalet duygusu falan da yok Montalbano'nun. Suçluları yakalamış olmaktan dolayı mutlu olmadığı gibi, bazı cinayetler hakkında katile neredeyse hak veriyor. Çünkü o da bir Sicilyalı ve Sicilya'daki farklı adalet anlayışına inanıyor. Bir yönüyle, orta sınıf Fransız insanının temsili olan ve detektifliği meslek kabul eden Maigret'i andırıyor. Ancak Maigret kadar ciddi de değil. Eğer bir akrabalık aranırsa, Montalbano'ya en uygun çözümleyici tipi olarak Borges'in Don İsiodore Parodi'sini gösterebiliriz. Camilleri'nin esprili hikayeleri ve hayat yorgunu komiseri, Borges'in Bustos Domesq müstearı ile yazdığı polisiye öykülere çok yaklaşıyor. Çetin Altan'ın "Rıza Beyin Polisiye Öyküleri" ile de benzerlikler kurulabilir.

Polisiye tarihinde İtalyan, İspanyol ve Arjantin'li yazarların farklı bir yeri var. Bu ülkelerin -Türkiye karşılaştığımız olaylara çok benzeyen- toplumsal yaşama bulaşmış suçlarını polisiye hikayelere döken yazarları, yeni ve canlı bir atmosfer kattılar roman dünyasına. Suç örgütleri ile iç içe girmiş bir yaşantıyı ve bu yaşantıdan doğan toplumsal sorunu en derinden hisseden İtalya’da, L.Sciascia, A.Tabucchi, G.Scerbanesco gibi yazarlar, yeni akımın öncülüğünü yaptılar. Andrea Camilleri, mizaha biraz daha ağırlık vererek ama L.Sciasca kadar Sicilyalı kanıyla katılıyor onların arasına.

Sicilya'nın her toplumsal kesitinden, her meslekten, yaşlı, genç, kadın, erkek, pek çok tip çizen yazar, klasik polisiyelerin aksine, dış mekanları, bu Sicilya kasabasının sokaklarını, evlerini son derece canlı bir biçimde canlandırıyor. Sicilya hayatına sinen şiddet, "Montalbano ile Bir Ay"da toplanan otuz hikayenin ana temasını oluşturuyor. Camilleri'nini komiseri, klasik polisiyelerde olduğu gibi, ahlaki bir sorgulama yapmıyor suçlular hakkında. Ancak bu kez önemli bir fark var. Buradaki sorgulamayış, yazarın meselesinin karmaşık bir muammayı çözümleme amacıyla sınırlı kalmasından kaynaklanmıyor. Motalbano, suç işleyen hemşehrilerini sorgulamayarak, Sicilya'da sürüp giden yaşamın kendisini sorgulamış oluyor. Suçlar ve cinayetler, o toprakların yüzlerce yıllık siyasi/toplumsal/ekonomik tarihini taşıyorlar çünkü...

Polisiyelerin, “standartlaşmış, tek düze iş hayatı ve günlük yaşamın getirdiği sinir gerginliğini atmak işlevini” sürdürdüğü romanlar hala yazılıyor ve çok satmayı sürdürüyor. Ancak, polisiye romanın çağdaş temsilcilerinin, belli kalıplar içinde cinayet oyunu oynamaktan sıyrıldıklarını anlıyoruz. İtalyan, İspanyol ve Latin Amerikalı yazarlar, polisiye öykünün sürükleyici potansiyelini gündelik yaşamın getirdiği siyasi, toplumsal, bireysel sorunları çarpıcı biçimde incelemek için kullanmaya başladılar. Artık, polisiye türe dahil edilebilecek romanlarda, modern toplumun düşünce ve yaşam tarzlarının sorgulanması, birey/toplum ilişkilerinin psikolojik sonuçları ve suçun toplumsal görüntüsü önem kazanıyor.





Last modified Tuesday, June, 04, 2024